Ozan Kadimoğlu
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 8 Mar 2023
- Mesajlar
- 152
- Tepkime puanı
- 16
- Puanları
- 18
İtibar:
AIDS hastalığı, İngilizce olan tam adıyla ‘Acquired Immune Deficiency Syndrome’ (Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) olarak adlandırılmaktadır ve bir tür virüs kaynaklı bağışıklık hastalığıdır.
AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü, vücudun savunmasında aktif olarak rol alan önemli birtakım hücreleri yok ederek bağışıklık sisteminin baskılanmasına sebep olmaktadır.
HIV virüsü tedavi edilerek kontrol altına alınmadığı durumlarda, insanların bağışıklık sistemi içerisine yerleştiği için AIDS hastalığı ortaya çıkmakta ve bağışıklık sistemi çökmektedir. Bağışıklık sistemi ile birlikte tüm vücut tamamen çökmeye başlamakta, cildin çeşitli yerlerinde AIDS yaraları oluşmaktadır.
Enjektör ve kan nakli ile bulaşabilen HIV virüsünün bulaşmasını önlemek için sağlık çalışanları, mutlaka steril malzeme ve eldiven kullanır. Özellikle de enjektörle damar yolundan alınan uyuşturucular, verdikleri zararla beraber HIV virüsünü de kolayca bulaştırabilir.
HIV virüsü hastalığı taşıyan anneden bebeğe; doğum öncesinde, doğum esnasında ya da doğum sonrasında bulaşabilir. Anne sütü ile de bebeğe bu virüs bulaşabilir.
Bu durumlar dışında AIDS virüsü vücuduna bulaşmamaktadır. Toplum arasında virüs taşıyan kişilerle aynı havayı solumanın bile tehlikeli olduğu yönünde yanlış bir inanış olsa da; hastalığa sahip bireylerle tokalaşmak, yanak yanağa öpüşmek, aynı ortamda çalışmak ya da aynı eşyaları kullanmak HIV virüsünün bulaşmasına neden olmamaktadır. Ancak, HIV virüsünü taşıyan bireylerle cinsel ilişki ya da temas anında kan bulaşması durumlarında önlem alınmalı, gerekirse bir doktora başvurulmalıdır. Başkalarına ait kanın vücudumuza bulaşabileceği jilet, tıraş bıçağı, manikür seti gibi kişisel eşyaları ortak olarak kullanmamak, AIDS hastalığından korunmanın başlıca yollarındandır.
Birkaç hafta süren akut enfeksiyon döneminden sonra HIV taşıyıcıları herhangi bir belirti yaşamaksızın ortalama 8-10 yıl kadar sağlıklı olarak yaşamlarını sürdürebilmektedir. Bu dönem sessiz/belirtisiz dönem olarak adlandırılmaktadır. Fakat kişi, virüs bulaştıktan sonra artık ömür boyu HIV virüsü taşıyıcısı ve de bulaştırıcısı olmaktadır. Lenf bezlerinde dokunma yoluyla da fark edilebilen büyümeler görülebilir. Bu belirtisiz dönem birkaç yıl kadar kısa sürebilmekte ya da 10 yıldan fazla da olabilmektedir. HIV tanısı konan hastalar, ilaç tedavisine başladıklarında bağışıklık sistemleri korunmakta ve virüsün vücutlarındaki etkileri azaltmış olmaktadır.
HIV enfeksiyonunun en ileri evresi ileri dönem olarak adlandırılmaktadır ve bu dönemde artık hastanın bağışıklık sistemi giderek zayıflamış haldedir. Bu döneme kadar herhangi bir tedavi görmemiş olan hastalar enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara karşı vücut dirençlerini kaybetmekte ve de çeşitli hastalıklar nedeniyle organları zarar görür hale gelmektedir. Bu dönemde görülen belirtiler şu şekildedir:
Böyle bir durum meydana geldiğinde ise hastalığın teşhis edilebilmesi gecikme gösterebileceğinden genellikle antijen ve antikor sayısını birlikte inceleyen testler tercih edilmektedir. Bu sayede de hastanın virüs ile temasından sonraki ilk haftalardan itibaren teşhis mümkün hale gelmektedir.
Tanı işlemi için yapılacak ilk test ELISA isimli test olmaktadır. ELISA testi ile yapılan inceleme sonunda HIV virüsünün varlığı saptanamazsa sonuç negatif olarak değerlendirilmektedir. ELISA testinin pozitif çıkması durumunda ise test tekrarlanmakta ve sonuç yeniden pozitif çıkarsa Western blot adı verilen doğrulama testine başvurulmaktadır. Doğrulama testinin de pozitif çıkması halinde ise bireye AIDS tanısı konulmaktadır.
AIDS hastalığının kesin bir tedavisi yoktur, yani virüs tamamen yok edilememekte ancak ilaçlar ile kontrol altına alınabilmektedir. Tedavinin amacı da virüsün yeniden oluşmasını önlemektir. Böylece, virüsün tedaviye dirençli olabilecek olası birçok mutasyonu engellenmiş olmaktadır.
Tedavi ile kandaki virüs miktarını gösteren değer en alt seviyeye indirilmekte ve bu şekilde bağışıklık sistemini korunmaktadır. AIDS hastası kişinin hayat kalitesi ve konforu bu şekilde artırılmaktadır Tedavi ayrıca HIV virüsünün miktarını azalttığından, AIDS hastalığının bulaş riskini de azalmaktadır.
Bir kişi HIV ile temas etmiş ve virüsü taşır hale gelmişse bu kişiye HIV pozitif ya da kronik HIV taşıyıcısı denir. Virüsü aldıktan 2-4 hafta sonra sıklıkla geçici bir hastalık tablosu görülebilmekte ve AIDS hastalığının oluşması 8-10 yılı bulabilmektedir. İleri evrede tanı konulan hastalarda ortalama yaşam süresi 12-18 ay olmaktadır. Bu sebeple erken teşhis önemlidir. Erken teşhis edilerek virüsün bağışıklık sisteminde yarattığı tahribatın önüne geçilmediğinde AIDS hastalığı ölümcül hale gelebilmektedir.
AIDS hastalığına neden olan HIV virüsü, vücudun savunmasında aktif olarak rol alan önemli birtakım hücreleri yok ederek bağışıklık sisteminin baskılanmasına sebep olmaktadır.
AIDS hastalığının nedenleri nelerdir?
AIDS, HIV adlı virüsün sebep olduğu bir hastalıktır. HIV virüsü, insanlara hayvanlardan bulaşmaktadır. İngilizce açılımı Human Immmunodeficiency Virus (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) olan HIV, bağışıklık sistemini hedef alan oldukça tehlikeli bir virüstür.HIV virüsü tedavi edilerek kontrol altına alınmadığı durumlarda, insanların bağışıklık sistemi içerisine yerleştiği için AIDS hastalığı ortaya çıkmakta ve bağışıklık sistemi çökmektedir. Bağışıklık sistemi ile birlikte tüm vücut tamamen çökmeye başlamakta, cildin çeşitli yerlerinde AIDS yaraları oluşmaktadır.
AIDS hastalığı nasıl bulaşır?
HIV virüsünün en yaygın bulaşma şekli cinsel ilişkidir. Prezervatif kullanımı, HIV virüsünün bulaşmasını engellemede etkili bir çözüm olsa da kesin bir korunma sağlamamaktadır.Enjektör ve kan nakli ile bulaşabilen HIV virüsünün bulaşmasını önlemek için sağlık çalışanları, mutlaka steril malzeme ve eldiven kullanır. Özellikle de enjektörle damar yolundan alınan uyuşturucular, verdikleri zararla beraber HIV virüsünü de kolayca bulaştırabilir.
HIV virüsü hastalığı taşıyan anneden bebeğe; doğum öncesinde, doğum esnasında ya da doğum sonrasında bulaşabilir. Anne sütü ile de bebeğe bu virüs bulaşabilir.
Bu durumlar dışında AIDS virüsü vücuduna bulaşmamaktadır. Toplum arasında virüs taşıyan kişilerle aynı havayı solumanın bile tehlikeli olduğu yönünde yanlış bir inanış olsa da; hastalığa sahip bireylerle tokalaşmak, yanak yanağa öpüşmek, aynı ortamda çalışmak ya da aynı eşyaları kullanmak HIV virüsünün bulaşmasına neden olmamaktadır. Ancak, HIV virüsünü taşıyan bireylerle cinsel ilişki ya da temas anında kan bulaşması durumlarında önlem alınmalı, gerekirse bir doktora başvurulmalıdır. Başkalarına ait kanın vücudumuza bulaşabileceği jilet, tıraş bıçağı, manikür seti gibi kişisel eşyaları ortak olarak kullanmamak, AIDS hastalığından korunmanın başlıca yollarındandır.
AIDS hastalığının belirtileri nelerdir?
AIDS hastalığının dönemleri vardır. Akut enfeksiyon döneminde, virüs vücuda girdikten sonraki ilk birkaç hafta içerisinde kişide hiçbir belirti olmayabilmektedir. Bazı hastalarda da ilk 2-4 haftada ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı ve ciltte döküntü gibi belirtiler ile seyreden grip/soğuk algınlığı benzeri şikayetler görülebilmektedir. Hastalığa sebep olan HIV virüsünün bulaşıcılığının en yüksek olduğu dönem bu dönemdir. Bu dönemde en yaygın olarak şu belirtiler görülmektedir:- Ateş
- Boğaz ağrısı ya da boğazda iltihaplanma
- Baş ağrısı
- Lenf bezlerinde şişlikler
- Deride döküntü (genellikle yüz ve gövdede olmak üzere, nadiren de avuç içlerinde ve ayak tabanlarında 5-10 mm çapında kızarıklıklar ve kabarcıklar şeklinde)
- Dermatit
- Ağızda, yemek borusunda ve genital organlarda yaralar
- Kas ve eklem ağrıları
- Bir aydan fazla süren ve tedavi edilmeyen ishal
- Baş ağrısı
- Bulantı ve kusma
Birkaç hafta süren akut enfeksiyon döneminden sonra HIV taşıyıcıları herhangi bir belirti yaşamaksızın ortalama 8-10 yıl kadar sağlıklı olarak yaşamlarını sürdürebilmektedir. Bu dönem sessiz/belirtisiz dönem olarak adlandırılmaktadır. Fakat kişi, virüs bulaştıktan sonra artık ömür boyu HIV virüsü taşıyıcısı ve de bulaştırıcısı olmaktadır. Lenf bezlerinde dokunma yoluyla da fark edilebilen büyümeler görülebilir. Bu belirtisiz dönem birkaç yıl kadar kısa sürebilmekte ya da 10 yıldan fazla da olabilmektedir. HIV tanısı konan hastalar, ilaç tedavisine başladıklarında bağışıklık sistemleri korunmakta ve virüsün vücutlarındaki etkileri azaltmış olmaktadır.
HIV enfeksiyonunun en ileri evresi ileri dönem olarak adlandırılmaktadır ve bu dönemde artık hastanın bağışıklık sistemi giderek zayıflamış haldedir. Bu döneme kadar herhangi bir tedavi görmemiş olan hastalar enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara karşı vücut dirençlerini kaybetmekte ve de çeşitli hastalıklar nedeniyle organları zarar görür hale gelmektedir. Bu dönemde görülen belirtiler şu şekildedir:
- Lenf düğümlerinde şişlikler
- Yorgunluk hissi
- Kilo kaybetme
- Kısa süreli hafıza kayıpları
- Mantar enfeksiyonları
- Kalıcı cilt döküntüleri
- Bir ya da daha fazla enfeksiyon
AIDS hastalığı nasıl teşhis edilir?
AIDS hastalığının tanısı, kanda bulunan antikorları ya da virüsün bir parçası olarak görülen antijenleri tespit eden HIV testi ile konulmaktadır. Bireyin virüs ile temasından birkaç hafta sonra bağışıklık sistemi virüse bir tepki vermekte ve kandaki antikor sayısı hızla artmaya başlamaktadır. Bazı durumlarda antikor sayısı 6 ay kadar uzun bir süre boyunca artık artış göstermemektedir.Böyle bir durum meydana geldiğinde ise hastalığın teşhis edilebilmesi gecikme gösterebileceğinden genellikle antijen ve antikor sayısını birlikte inceleyen testler tercih edilmektedir. Bu sayede de hastanın virüs ile temasından sonraki ilk haftalardan itibaren teşhis mümkün hale gelmektedir.
Tanı işlemi için yapılacak ilk test ELISA isimli test olmaktadır. ELISA testi ile yapılan inceleme sonunda HIV virüsünün varlığı saptanamazsa sonuç negatif olarak değerlendirilmektedir. ELISA testinin pozitif çıkması durumunda ise test tekrarlanmakta ve sonuç yeniden pozitif çıkarsa Western blot adı verilen doğrulama testine başvurulmaktadır. Doğrulama testinin de pozitif çıkması halinde ise bireye AIDS tanısı konulmaktadır.
AIDS hastalığının tedavisi nedir?
Tıp bilimi ve teknolojideki gelişmeler sonucunda Retrovirüs grubunda bulunan HIV virüsüne karşı etkili olan Anti-Retroviral adı verilen 4 farklı tipte ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaçlar, vücudun farklı sistemlerinde işlev görmekte ve AIDS tedavisi, bu ilaçların birkaç tanesinin kombine olarak kullanılması şeklinde planlanabilir.AIDS hastalığının kesin bir tedavisi yoktur, yani virüs tamamen yok edilememekte ancak ilaçlar ile kontrol altına alınabilmektedir. Tedavinin amacı da virüsün yeniden oluşmasını önlemektir. Böylece, virüsün tedaviye dirençli olabilecek olası birçok mutasyonu engellenmiş olmaktadır.
Tedavi ile kandaki virüs miktarını gösteren değer en alt seviyeye indirilmekte ve bu şekilde bağışıklık sistemini korunmaktadır. AIDS hastası kişinin hayat kalitesi ve konforu bu şekilde artırılmaktadır Tedavi ayrıca HIV virüsünün miktarını azalttığından, AIDS hastalığının bulaş riskini de azalmaktadır.
AIDS hastalığı ölümcül müdür?
HIV, hastada bağışıklık yetmezliği yaratan bir virüstür. AIDS ise bu virüs bulaştıktan sonra edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromudur. HIV ve AIDS birbirinden ayrı iki olgu olarak nitelendirilmektedir. HIV virüsü bağışıklık sistemini zayıflatarak vücudun direncini farklı enfeksiyonlara karşı güçsüz hale getirmektedir.Bir kişi HIV ile temas etmiş ve virüsü taşır hale gelmişse bu kişiye HIV pozitif ya da kronik HIV taşıyıcısı denir. Virüsü aldıktan 2-4 hafta sonra sıklıkla geçici bir hastalık tablosu görülebilmekte ve AIDS hastalığının oluşması 8-10 yılı bulabilmektedir. İleri evrede tanı konulan hastalarda ortalama yaşam süresi 12-18 ay olmaktadır. Bu sebeple erken teşhis önemlidir. Erken teşhis edilerek virüsün bağışıklık sisteminde yarattığı tahribatın önüne geçilmediğinde AIDS hastalığı ölümcül hale gelebilmektedir.