• 🔊 Sponsor - Sohbet'in yeni adı Haylaz.NET açıldı. Sen de hemen aramıza katılmak için TIKLA 📌
  • 🔊 Sponsor - Türkiye'nin resmi mobil sohbet sitesi Mobil.Gen.TR açıldı! Tüm mobil cihazlardan giriş yapmak için TIKLA 📌

  • IRCForumlari.Gen.Tr Türkiye'nin Güncel IRC Forum Sitesi
    IRCForumlari.Gen.Tr IRC Forum sitesine katılım zahmetsiz ve ücretsizdir.
    Konu içeriğini görebilmek için lütfen üye olun. Aksi taktirde içeriği göremezsiniz.
  • Değerli ziyaretçilerimiz;

    Türkiye'nin en yeni, gelişmiş, özgün ve güvenli bilgi ağına hoşgeldiniz! Şimdiye dek internet dünyasında bir çok başarı elde etmiş projeye imza attık "IRCForumlari.Gen.TR" bunlara en yakın örnek diyebiliriz. Son olarak ta IRCForumlari.Gen.Tr siz değerli kullanıcılarımız ile buluşturmanın mutluluğu içerisindeyiz. Sizde bu MEGA ve Stabil projenin bir parçası olmak isterseniz kolayca bize katılabilirsiniz. Saygılarımızla. IRCForumlari.Gen.TR

Bakan Memişoğlu: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi aşısı üreteceğiz

[IF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Güncel Haber kategorisinde Sedh tarafından oluşturulan Bakan Memişoğlu: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi aşısı üreteceğiz başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Güncel Haber
Konu Başlığı Bakan Memişoğlu: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi aşısı üreteceğiz
Konbuyu başlatan Sedh
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Sedh

Sedh

www.zirvechat.org
Süper Moderatör
Katılım
4 Haz 2020
Mesajlar
29,670
Tepkime puanı
7
Puanları
38

İtibar:

Oluşturulma Tarihi: Haziran 12, 2025 23:13Keneyle ilgili anormal bir durum olmadığını vurgulayan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Aşı konusunda Türkiye belki de dünyada ilk aşıyı üretebilecek ülkelerden olacak." dedi.
Haberin DevamıSağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, TRT Haber'de açıklamalarda bulundu.Bakan Memişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar:Şimdi biliyorsunuz, özellikle 1999 depreminden sonra devlet olarak, AFAD'ın kurulması ve depremlere karşı hazırlıklı olma konusundaki politikalarıyla da gerçekten Türkiye bu tür afetlerde çabuk reaksiyon verebilen ve organize olabilen bir ülke. Maalesef deprem bizim gerçeğimiz. Özellikle büyük afet olarak yaşadığımız hem 6 Şubat'ta hem daha öncesinde, deprem felaketleriyle karşı karşıya kaldık. Tabii deprem anında veya deprem sonrasındaki reaksiyonlar ve o konudaki yönetsel yeteneklerin esasında deprem öncesinde çok daha hazırlıklı hale getirilerek can kayıplarının veya fiziki yapıların kaybının önlenmesi çok daha kolay.Haberin DevamıBiz Sağlık Bakanlığı ve sağlık sistemimiz olarak hem 6 Şubat depreminde hem daha öncesinde hem COVID'de de bu tür afetlerle mücadelede ve hazırlık anlamındaki yeterliliğimizi esasında dünyaya ispat ettik. Hatta şöyle söyleyeyim, 6 Şubat depreminde gerçekten çok büyük bir acı ve çok büyük bir alanda yüzyılın esasında felaketiyle karşı karşıya kaldık ve sağlık sistemimiz ilk 24 saat dahil, ilk 0'ıncı saniyesinden itibaren, bu 11 ildeki bütün insanlarımızın yardımına koşabilen, aynı zamanda koordinasyonunu iyi sağlayan ve oradaki bütün yaralıların ve gerekli olan tedavileri yerinde veya işte Mersin, Adana, İstanbul gibi, Ankara gibi drenaj sisteminde kullanarak çok büyük bir başarı elde etti. Bu hem Dünya Sağlık Örgütü, hem dünyadan gelen, bize destek veren bütün ülkeler tarafından hayranlıkla ve takdirle karşılandı. Bu konuda ben o zaman görev yapan her vatandaşımıza, ama özellikle sağlıkçılara çok teşekkür ediyorum.Bizler sağlıkla ilgili depreme hazırlığı en çok ön planda tutan kurum oluyoruz ve olmalıyız da. Ve bugün de aynı şekilde bizim deprem öncesi hazırlıklarımız her depremde veya her afette aldığımız tecrübelerle, geri bildirimlerle daha da geliştiriyoruz. Özellikle İstanbul'da, mesela son depremde dahil bizim şöyle bir alanımız var. Sağlıkla ilgili ilk 8, 72 ve ondan sonraki saatlerle ilgili planlamalarımız var. Böyle olunca da biz esasında depremin planlamasını ve depremde nasıl hareket edeceğimizi deprem öncesinde personelimize ve sağlık çalışanlarına öğretiyoruz. Bu neyi sağlıyor bize? Esasında reaksiyonun o deprem anında kendi kendine olabileceğini, kendi kendine yönetsel olarak ne yapacağını bilen bir sağlık sistemini oluşturduk. Yani siz 0'ıncı saniyede deprem olduğunda veya İstanbul örneğini vereyim bizim sağlıkçılar o anda ne yapacaklarını, nasıl bir reaksiyon göstereceklerini, nasıl hareket edeceklerini öğreniyorlar. İstanbul için de özellikle söylüyorum, 12 tane hastanemiz var izolatörlü, şehir hastaneleri büyük oranda. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi şehir hastaneleri bizim hayalimizdi, gerçeğe dönüştürdük ve en önemlisi de bu depremlerde inanılmaz fonksiyonlar gördüler. Çünkü izolatörlü, yıkım imkanları veya yıkılmayla ilgili bir riskleri yok. 24 saat çalıştıkları için de depremde bizim ana üslerimiz olacaklar ki Mersin öyle oldu, Adana öyle oldu ve sağlık sistemi bu ana omurga üzerinde kendi kendine ilk 24 saat yetebilecek kadar hazır halde. Ama şu var, öncesinde de toplumun hazır olması gerekiyor. Yani biz deprem maalesef depremle karşı karşıya olma riski yüksek bir toplumuz. Onun için depremde nasıl hareket edeceğimizi, sadece fiziki yapıları düzeltmek değil, esasında hareket tarzımızı da iyi düzeltmemiz lazım. Davranış yöntemlerimizi ona göre hareket etmemiz lazım.Haberin DevamıHer bir yere girdiğimizde ya deprem olursa ben ne yaparım? sorusunu sormalıyız. Veya işte deprem oldu ben önce kendi canımı sonra çocuklarımı, annemi, babamı ailemi düşünüyorum. O zaman onlarla nerede buluşacağım, nasıl buluşacağım? Onları bile esasında planlamamız lazım deprem öncesinde. Ve bu çok önemli. Toplumsal davranışlarımızı ve toplumsal mentalitemizi otomatik depremde ne yapacağımızı önceden planlayarak ve öğrenerek acılarımızı azaltmamız lazım. Ve bu hazırlığı her zaman yapmamız lazım.Biz sağlık sistemi olarak topluma şunu net ifade ediyorum ki her türlü afete geçmişte nasıl başarıyla müdahale ettiysek, onları canlarını ve sağlıklarıyla ilgili her türlü organizasyonu yapabildiysek, bundan sonra da her türlü afete hazırız ama Allah bize bir daha öyle acılar göstermesin diye de dua etmemiz lazım.Haberin DevamıBiz dünyanın en iyi sağlık hizmeti sunan ülkelerinden bir tanesiyiz. Özellikle son 20 senede hem altyapıyı hem teknolojisini, hem bilişim altyapısıyla beraber koordinasyonun yönetsel kabiliyeti artmış bir sağlık sistemimiz var. Bu dünyaya örnek, hizmet anlamında. Sayın Cumhurbaşkanım gerçekten bu konuda bir canı kurtarmanın ne demek olduğunu bize öğreterek, bu talimatlarla bizi yönlendirerek bu sistemi gerçekten dünyaya örnek haline getirdik sağlık hizmeti anlamında ve özellikle hekim grubu, sağlık çalışanları grubu Türkiye'nin gerçekten çok çalışkan ve özverili, empati duymasını bilen, diğergamlığı yaşayan insanlar gerçekten çok özverili insanlarla çalışıyoruz. Yani sağlık personeli anlamında Türkiye çok şanslı.Haberin Devamı"OBEZİTE SORUNUMUZ VAR"Bunun yanında esasında bir de sağlıklı toplum oluşturmamız gerekiyor. Yani biz sağlık hizmetini iyi veriyoruz ama bugün baktığınız zaman siz şimdi diyorsunuz 3 milyon kişiyi gönüllülük esasına göre kilo boy ölçümü yaptık. Şimdiye kadar mayıs ayında, temmuza kadar bunu 10 milyona çıkartmayı düşünüyoruz ki bu gönüllülük esası sonra bir daha vurguluyayım. Ama sağlıklı toplum oluşturmamız için sadece bizim sağlığın çabası yetmez. Sağlıkçının da çabası yetmez. Toplumun buna katılımı ve farkındalığı oluşması gerekir. O nedenle biz eskiden bunlar sağlık ocaklarında, aile sağlığı merkezlerinde, hastanelerimizde tabii ki sağlık hizmeti veriyoruz. Ama eskiden toplumun gelmesini ve kendisini tartmasını veya benim ihtiyacım var demesini bekliyorduk. Biz bu paradigmayı değiştirdik şimdi. Biz topluma gidelim dedik. Çünkü toplumu aynı zamanda sağlık anlamında da hem bilinçlendirmemiz hem de farkındalığı oluşturmamız gerekiyor. Onun için sahaya çıktık ve dedik ki topluma senin gerçekten kilo sorunun var. Obezite sorunumuz var. Türkiye'nin baktığınız zaman toplumsal olarak riskleri var. Bunlardan bir tanesi kilo, obezite.Haberin Devamı"İNSANLARIMIZ İSTEDİĞİMİZ KİLODA DEĞİL"Bakın dediniz %35'i fazla kilolu çıkmış şimdiye kadar. Şu ana kadar 3 milyon insanı tarttık ve boyunu ölçtük. %35'i fazla kilolu... Biz şu anda dünyanın en üst seviyesindeyiz kilo anlamında. %27'si obez bir de. Yani toplam %52, %55 bandında insanlarımız istediğimiz kiloda değil. O nedenle biz bu kiloyu insanların sağlığı için istiyoruz. Yani biz kimseye kilon yüksek diye a sen kilolusun demek için bunları yapmıyoruz. Kilo bir sağlık sorunu diyoruz. Bu sağlık sorunu ileride veya yaşamının herhangi bir döneminde kendisine farklı hastalıklar ortaya çıkaracak. Bakın kalp hastalıkları, eklem hastalıkları, tansiyon, inmeler, bunların hepsi kiloyla bağlantılı hastalıklar. Başka bir şey de ifade edeyim. Uyku kalitesi, kilonuz eğer fazlaysa uyku kaliteniz çok düşük ve normalde sabah kalktığınız zaman zaten yorgun kakıyorsunuz.Bir örnek vereyim. Bir margarin 250 gram. Siz bir margarinle 250 gramda 10 tane alsanız 2,5 kilo eder. 10 tane margarin sabah kalkın, sırtınıza takın, dolaşın bakalım akşama kadar nasıl hissedeceksiniz? Yani 5 kilo, 10 kilo insanların vermesi gerekiyor. Bunun yanında başka bir şey yapıyoruz.Bu sağlıkla ilgili koruma sadece obeziteyle ilgili değil. Sigara da aynı sorunumuz var. Bugün toplumun üçte biri maalesef sigara içiyor. Sigara bugün akciğer kanseriyle dünyanın en önde gelen ülkelerinden bir tanesiyiz. Kilo, sigara, bağımlılık, bunlar hareketsizlik bizim toplumumuzun riskleri olarak görüyoruz. Ve bunları biz temel sağlığın, koruyucu sağlığın en önemli düzeltmesi gereken parametreleri olarak görüyoruz. Ve bununla ilgili ne yapıyoruz? Topluma bunun farkındalığını oluşturmaya ve onları sağlık ve kendi sağlık bedeninin sağlığını korumasını öğretmeye çalışıyoruz. Ve kültürünü de oluşturmaya çalışıyoruz. Ne yaptık? Onu da söyleyeyim. Bu insanları ölçtük, ölçmekle bırakmadık ki. Bu insanlara dedik ki Sağlıklı Hayat Merkezlerimizde diyetisyenlerimiz size her türlü hizmeti ücretsiz veriyor dedik. Türkiye'de 288 tane var. Bu sene Allah nasip ederse 100 tane daha ilave edeceğiz onlara ki yaklaşık 60 küsur tane daha 5 ayda ilave ettik. Ama Sağlıklı Hayat Merkezlerine gitsinler.Orada diyetisyeni var, psikoloğu var, ücretsiz. Fizyoterapisti var, çocuk gelişimcisi var, kanser taraması var, mamografisi var ve her türlü pilatesinden tutun, her türlü egzersizi, diyeti öğretecek insanlarımız var. Ebelerimiz var, ebe okullarımız var. Onun için Sağlıklı Hayat Merkezi'ne lütfen insanlar gitsin. 5 ayda 8,5 milyon gitmiş şimdiye kadar ama biz bunu yeterli görmüyoruz. Çok daha fazla insanımızın Sağlıklı Hayat merkezlerinden yararlanmasını istiyoruz."YENİ BİR UYGULAMA YAPTIK"Toplumu da bu işe katmamız gerekiyor. Sağlıklı toplum bilincini oluşturmamız için. Aynı zamanda yeni bir uygulama yaptık. Sağlıklı Hayat Akademisi diye bir şey kuruyoruz. Kurduk ve insanları da eğitiyoruz şu anda onunla. Ne eğitiyoruz? İnsanlara nasıl sağlıklı kalacağını, sağlığını nasıl koruyacağını, nasıl besleneceği, nasıl hareket edeceğini, hepsini öğretecek bu insanların aynı zamanda öğrendiklerini etrafındaki insanlara öğretecek bir akademi kurduk ve bunları şimdiye kadar 30 bin kişi eğittik. Kim bunlar? Daha çok işte muhtarı, öğretmeni, cami imamı, toplumun, o bölgenin önde gelen insanlarına nasıl Sağlıklı Hayat Akademisinde eğitim alarak onları sağlık elçisi gibi insanların eğitimine adapte ediyoruz.Başka bir şey de yaptık. Çocuklarımızı, Milli Eğitim'le protokol yaparak Sağlıklı Gelecek, Sağlıklı Çocuk diye bir programa geçtik. Okulda gidiyoruz, çocuklara sağlıkla ilgili kültür oluşturacak eğitimler veriyoruz. Eğitimlerle beraber çocuklar aynı zamanda işte ambulansından, UMKE araçlarına kadar hepsini dokunacağı, göreceği, oynayacağı, aynı zamanda daha sonra da ona sağlık elçisi belgesi vererek o çocuğun sağlıklı kalmasını, aynı zamanda da ailesinin, etrafındaki insanların sağlığı için. Çünkü çocuklar çok değerli. Onlar bir şey söyledi mi yapmak durumunda hissediyor herkes. Sağlıklı çocukları da aynı zamanda sağlık elçisi olarak tanımlıyoruz.Yeme alışkanlığını toplum aynı zamanda hareketsizlikle birleştirince, kötü yeme alışkanlığıyla beraber maalesef hem hızlı yaşam hem hareketsizlik, bunların ikisi de toplumun şu anda riskleri. Onun için biz özellikle topluma şunu söylüyorum. İnsanlarımıza, vatandaşlarımıza şunu ifade etmek istiyorum. Biz sağlıkçılar her şeye hazırız, korunmasıyla ilgili. Ama bedenlerini korumaları için lütfen bize yardım etsinler.Bakın, o kilo boy ölçümü biraz fazla gündem oldu ama aynı yerlerde ne yapıyoruz? İnsanlara 60 bin insanımıza nikotin testi yaptık şimdiye kadar. Ve bu sigara içen insanlarımızı da nikotin oranına göre yönlendiriyoruz. Nereye yönlendiriyoruz? Sigara bırakma polikliniklerimize yönlendiriyoruz. Böylece insanların nasıl sigara bırakması konusundaki teknikleri aynı zamanda onların bırakma konusundaki kabiliyetlerini arttırmaya çalışıyoruz. Çünkü herkes biliyor ki bugün sigara sağlığa zararlı. Nefessizlikten, KOAH'ından, işte kalp krizinden, akciğer kanserinden hepsinin etkenlerinden bir tanesi sigara. Herkes biliyor bunu. İçen de biliyor esasında. Ama bunu nasıl bırakacağı konusunda biz onlara yardımcı oluyoruz. Lütfen onlar da bize yardımcı olsunlar ki Türkiye dünyanın en çok sigara içen ülkelerinden bir tanesi olmasın.Kilo veya hareketsizliği lütfen bizimle beraber destek vererek beraber onların kilosunu azaltalım ki Türkiye dünyada şeker hastalığında ikinci sırada olmasın. Düzgün beslenmeyi onlara öğretelim ki gelsinler, bizden yardım istesinler, aile hekimlerinden yardım istesinler. Bugün aile hekimliği konusunda Türkiye gerçekten inanılmaz bir kabiliyete sahip. Ben bütün 28 bin aile hekimimiz var. Her biri insanlarımızın sağlıklı kalması için onları orada bekliyor. Lütfen gitsinler, nasıl sağlıklı kalacaklarını aile hekimlerinden öğrensinler.Biz koruyuculuğu ve sağlıkla ilgili doğru olanları ifade etmek durumundayız. Ben Sağlık Bakanıyım. Hastalık bakanlığı değilim. Öncelikli olarak bunu ifade ederek her zaman koruyan sağlık politikası oluşturmaya çalışıyoruz. Eğer bir şey sağlıklı olmasının veya sağlıkla ilgili farklı bir boyuta giriyorsa bununla ilgili çalışmakla mükellef olan kişiyim ben.SEZERYAN DOĞUMLARTürkiye'de sezaryen oranları %61,5. Sezaryen dediğimiz esasında bir doğum şekli değil. Bir ameliyat türü. Doğal olan normal doğum kampanyasını Ekim 2024 itibarıyla Sayın Hanımefendi Emine Erdoğan'ın himayelerinde başlattık. Burada ne yaptık? 40 adet eylem planı hazırladık. Daha doğrusu 40 adet adım olarak söyledik. Dedik ki toplumun sezaryen olma oranı Dünya Sağlık Örgütü tarafından ortalama %15. Yani 10 doğumdan 1,5'u, bir veya en fazla ikisi sezaryen olmalı, primer sezaryen. Ama bu bizim %50 bandında Türkiye'de. Sezaryen oranları %65. Bazı hastanelerde %75-80. Bunu biz 'ya siz sezaryen olmayın' demekle yetinmedik. Ne yaptık? Bu eylem planında şunu yaptık. Önce ebelere fonksiyon tanımladık. Doğumhane tanımladık. Bakın, gebe okulları tanımladık. Bugün Türkiye'de şu anda 13 Aralık 2024'te yürürlüğe girdi. Gebe okulu oluşturuldu. 974 tane. Çünkü biz sadece hekimin veya hastanenin değil, aynı zamanda toplumsal olarak da kadınlarımızın yanında olmak durumundayız. Düşünün ki siz ilk hamileliğinizdesiniz. Özellikle gebelik döneminde son trimesterında, son üç ayında yani ya kadının hormonu değişiyor, bedeni değişiyor, psikolojisi de değişiyor. Ona destek ve onun yanında durmamız lazım dedik. Ebeleri bununla ilgili görevlendirdik. Dedik ki annelere 'Anne okullarına gelin, gebe okullarında size psikolojik olarak veya fiziki olarak ne yapabileceğinizi öğretelim, rahatlatalım.'Aynı zamanda bir uygulama yaptık, anne yolculuğu diye. O uygulamayla insanlarımız, annelerimiz, anne adaylarımız doğum nedir? Nasıl bir süreç onları bekliyor? Neler yaşayacaklar? Hatta çocukları olduktan sonra iki sene dahi o uygulama, mobil uygulamanın onlara öneriler sunacağını ve onları anne yolculuğunda bizim hem eğiteceğimizi hem bu konuda destek vereceğimizi söylüyoruz.Hastanelere de şunu yaptık. Doğum sorumlusunu tespit ettik. 5700 tane ebeyi doğum sorumlusu ve onunla ilgili eğitimlerini vererek esasında ebelerin doğumda daha fonksiyonel olmasını, anneyle beraber o doğum sürecinin daha hamileliğin başından itibaren onunla eşleştirerek doğumla beraber normal doğumun ne kadar fizyolojik olduğunu, bebeğe ne kadar katkı verdiğini, anneye nasıl sağlıklı olacağını, onunla ilgili nasıl bir süreç yaşayacağını anlatarak esasında sezaryen oranlarımızı düşürmeyi hedefledik. Çünkü %61 sağlıklı bir rakam değil. Ve bizim hedefimiz esasında neydi? Onu da söyleyeyim. 40 haftalık bir süreç bu doğum eylem planı. 40 haftada yapacaktık. Şu anda yaklaşık 30-35 hafta arasındayız. Temmuz sonu itibarıyla bitecek. Bizim hedefimiz doğum, sezaryen oranlarını düşürmekti. Çok şükür bütün ekibe, herkese teşekkür ediyorum. Şu anda %3 oranında toplam sezaryen oranlarında düşüklük sağladık. Bunu da denetimlerle, motivasyonlarla, toplumla beraber, annelerimiz, anne adaylarımızla beraber, ebelerimizle beraber daha da düşürmek hedefindeyiz. Çünkü bu sonuçta açık söylüyorum, %61 büyük oran. Çünkü çocuk sağlığı açısından da öyle. Çünkü doğal süreç, normal doğum fizyolojik bir şeydir. Onun için o hem çocuğun anne ilişkisi, anne-çocuk ilişkisi hem çocuğun sağlığı açısından hem annenin sağlığı açısından bunu tavsiye ediyoruz. Tabii ki tıbbi endikasyon dediğimiz işte acil durumlar dahil onlarda sezaryen olması şarttır. Ama bu %15'i, %20'yi geçmemesi gerekir. Geçiyorsa sosyal endikasyon dediğimiz, isteğe bağlı bir sezaryeni çok önermiyoruz.Şöyle bir şey yaptık biz Merkezi Hastane Randevu Sistemi’nde, Türkiye 2024 senesinde 1 milyar 24 bin kez sağlık sistemine yararlanmış. Yani her vatandaş 12,5 kez sağlık sistemine gitmiş. Dünya ortalaması, OECD ortalaması 6,2. Yani biz esasında her vatandaşımıza Avrupa'nın, OECD'nin neredeyse iki katı kadar sağlık hizmeti sunmuşuz. Peki bu sağlık hizmeti sunarken de tetkikinden filmine, ilacından her şeyini neredeyse ücretsiz yapmışız ve baktığınız zaman Türkiye diğer ülkelere göre çok büyük bir sağlık hizmeti sunuyor. Her ucunda ülkemizin, herkese ücretsiz ve en iyi sağlık hizmetini sunuyoruz.Bugün baktığınız zaman şehir hastanelerimiz dünyada ender görülen, ben onlara sağlık binası şaheserleri diyorum yani. Biz bunlarla ilgili hizmetleri mükemmel verecek kabiliyeti olan bir sağlık sistemine, sağlık çalışanlarına sahibiz.Peki randevu sorunumuz neden oluyor diye baktık. İnsanlarımız neden randevuyu talep etmeye başladılar ve hangi branşlarda baktılar? Bunların kök nedenleri ne? Bunlar bizim bilişim altyapımızla, bunlarla ilgili büyük bir çalışma arkadaşlar sergilediler ve insanları aradık. Dedik ki niye ihtiyaç duyuyorsunuz? Biz bunun neticesinde de büyük bir arkadaşlar, herkesi arayarak, bunun nedenlerine yönelik çözümler ve pratik işlemlerle bir de aile hekimliğini daha kuvvetlendirerek hastaneye gitmesi gerekmeden aile hekimliğinde çözülecek problemleri de veya yazılacak ilaçları da orada yazdırarak, raporlarda da dahil. Sağ olsun Çalışma Bakanımız’a da Mehmet Şimşek Maliye Bakanımıza da teşekkür ediyoruz.Aile hekimliklerinde de bazı ilaçların, bazı raporların yazılabilmesini sağlatarak böylece işin %80 oranında 6 ay içinde, daha doğrusu temmuz ayından itibaren büyük bir çalışmayla arkadaşlarımız %80 oranında bekleyen hasta oranını, randevu bekleyen hasta oranını azalttılar. Birkaç branş hariç. O branşlarda da uzman hekim, özellikle kamu tarafında eksik olduğu için, onları da şimdi tamamlıyoruz inşallah. MHRS'yi biraz daha rahatlattık. Ama esas başka bir şey de yaptık. Bunu toplumun çoğu bilmiyor. Burada özellikle TRT vasıtasıyla bütün halkımıza özellikle ifade etmek istiyorum.Esasında aile hekimlikleriyle devlet hastanesi ve eğitim araştırma hastanesiyle entegrasyon sistemini geliştirmeye çalışıyoruz. Yani sizin kendi aile hekiminiz eskiden olduğu gibi aile hekimleri hasta gelsin diye değil, kendi 3500 nüfusa düşürdüğümüz aile hekimi nüfusunu, aynı zamanda aile hekiminin ödeme sistemini de değiştirerek maaşa ilave olarak maaşa o 3500 kişinin sağlıkla ilgili bütün işlemlerini aile hekimi üzerinden yapmasını istedik.Ne yaptık? Onu da anlatayım kısaca. Aile hekimi bugün 50 yaşın, belli yaşın üzerindeki insanları arayıp hastalık taraması yapıyor. 2,5 milyon üzerinde insana biz şu anda daha hastalığı olmadan şeker, hipertansiyon, taraması yaparak insanlarımızın daha hastalığın farkında olmadan aile hekimleri tarafından bunların tespit edilmesini sağlattık. Bu çok önemli bir şey. Artı iki reçeteden bir tanesi antibiyotikti. İnsanlar antibiyotik kullanmayı o kadar alışmışlardı ki biz dedik ki eğer insanlar hastalanmıyorsa, az ilaç kullanıyorlarsa aile hekiminin bu konuda performansının iyi olduğunu gösteriyor. Çünkü o aile hekimi aynı zamanda o grubu korusun istiyoruz. O kendi nüfusunu korusun istiyoruz. Ama şöyle bir şey de yaptık, demin entegrasyondan bahsettim.Kendi aile hekiminizi hastanelerden istedikleri anda randevu alabilir hale getirdik. Yani kendi aile hekiminize gittiğiniz zaman eğer gerçekten aile hekiminiz bunu gerekli görüyorsa bakın, bunu da bir daha vurguluyorum. Çünkü ya aile hekimine niye gideyim ben, reçete yazsın, başka bir şey yapmasın mantığını değiştirmemiz lazım. Aile hekimi gerçek doktordur. Oradaki herkesin hastalığını en iyi kendi nüfusundaki insanlardan bilen birisidir. Gerekli olduğu zaman hastaneye yönlendirme yetkisi vardır. İstediği tetkiki yapabilme ve o hastanın derdini öncelikle orada çözmeyle ilgili yeteneği ve yetkisi vardır. Onun için aile hekimleriyle lütfen herkes tanışsın. Aile hekimleri gerek duyduğu zaman da aynı zamanda hastanelerimizde onlara bir randevu kapasitesi oluşturduk. Yani siz aile hekiminiz gerekli gördüğü zaman sizi göz doktoruna da, cildiye doktoruna da, dahiliyeciye de %10 hastanelerin kapasitesini, randevu kapasitelerini aile hekimlerine açtık ve o randevuları alıyorlar. Kendi hastalarını eğer gerekli görürlerse hastanelere yönlendirebiliyorlar.Aynı zamanda hastanedeki yapılan işlemlerle aile hekiminde yapılan işlemleri de birbirlerini görür hale getirdik. Ve onları esasında tanıştırıyoruz. Hastanelerle aile hekimlerini entegre etmeye çalışıyoruz ki çünkü bu hastanın tekrar tekrar hastaneye gitmesinin gerekli olmadığını, bu insanların gerçekten çözüm ve bularak sağlıklı kalmasını sağlatmaya çalışıyoruz. Tabii ki gerekli görüldüğü zaman hastanede gerekli müdahaleler yapılacak. Ama topluma şunu ifade ediyorum. Herkes aile hekimiyle tanışsın. Aile hekimliği bizim için çok değerli. Aile hekimleri çok değerli. Öncelikle aile hekimlerinin yönlendirmesine göre sağlıklarını korusunlar. Hastalandıkları zaman da aile hekimliği vasıtasıyla hangi hastaneye nasıl gideceklerinin yönlendirmesini sağlatsınlar.BAĞIMLILIKLA MÜCADELEEsasında çapraz denetimler yapıyoruz, iller arasında. Bu denetimlerde açıkçası yani 7 bin kişiye ceza verdik şimdiye kadar ilk 5 ayda. Ama biz bunu cezayla halletmek istemiyoruz. Bu insanlar istiyoruz ki kendileri bıraksınlar. Denetimlerle, yasaklarla daha çok toplumla beraber isteyerek sigarayı bırakmalarını istiyoruz. Çünkü insanların sağlıklı olmasını istiyoruz. Onun için de insanlarla beraber bunu açık ve net söylüyorum. Sigara bırakma polikliniklerine lütfen insanlar gitsinler. Sigarayı bırakmak istiyorsanız, sigarayla yaşamak istemiyorsanız, kokusuyla, akciğer kanseri riskiyle, hayat kalitesinin düşüklüğüyle ve çocuklarınızın veya geleceğinizle ilgili problemleri yaşamamak için lütfen aile hekimlerine gidin, Sağlıklı Hayat Merkezlerine gidin, sigara polikliniklerine, sigara bırakma polikliniklerine gidin. Alo 171 var. Bunu çoğu insan bilmiyor. 171'i arayın, nasıl sigara bırakacaksınız? Nasıl bununla ilgili sorunları, bağımlılıkla ilgili problemleri çözeceksiniz? Sadece sigarayla ilgili değil ki bugün baktığınız zaman özellikle davranışsal bağımlılıklarımız riskli. Çocuklarımız interneti kullansınlar, kullanmasınlar demiyorum ama bunun bir bağımlılık haline gelmemesi için lütfen danışmanlık alsınlar, Alo 171'den veya Sağlıklı Hayat Merkezinden veya aile hekimliklerinden veya bizim çocuk gelişimcimizin olduğu Sağlıklı Hayat Merkezlerinden. Çünkü bağımlılık insanın yaşantısındaki en büyük risklerden birisi haline geliyor ve çocuklar bunun farkında olmadan bugün dünyamızın en büyük risklerinden birisi internet, oyun bağımlılığı. Kullanacaklar, onları kullanmasını öğreteceğiz ama internetin, bilgisayarın onları kullanmasına engel olacağız.Sayın Cumhurbaşkanımız zaten bize politikasını ve ana politikamızı Sağlıklı Türkiye Yüzyılı olarak koydu ortaya ve bize dedi ki koruyan, geliştiren, üreten sağlık modeli oluşturacaksınız dedi. Biz de bu yolda gece gündüz çalışıyoruz. Çünkü demin bahsettim, koruma, sağlıklı kalmak birincil hedefimiz. Toplumsal olarak da Sağlık Bakanlığı olarak da. İkinci hedefimiz, geliştiren... Neyi geliştireceğiz? Sağlığımızın, teknolojimizin, altyapımızın gelişmesini sağlayacağız.Bugün baktığınız zaman Türkiye'de 184 bin yatak kamuda, tek ve çift kişilik tuvaletli banyolu ve her türlü altyapı, her türlü cihazımız var. Bugün Türkiye'de yapılamayacak veya teknolojik olarak yetersiz olan hiçbir hastane yok hemen hemen. Bunu bir 20 senede inanılmaz bir gelişim süreci yaşadık ve geliştirmeye de devam edeceğiz. Halen daha inşaatlarımızı yapacağız. Türkiye'de şu anda 174 tane büyük hastane inşaatı var. Bakın, şu anda aktif devam eden.Bunun yanında üreten sağlık dediğimiz bir şey var. Şimdi siz sağlık bilgisini bilebilirsiniz, sağlık bilgisini yapabilirsiniz. Yani bilgisi dediğim, araştırmasını, bilimsel çalışmalarını yapabilirsiniz. Yalnız bunları, bu bilimsel fikirleri, bilimsel çalışmaları ticari ürün haline getirip bunların üretimini sağlamanız için size bir ekosistem lazım. İşte biz TÜSEB'le bunu sağlatmaya çalışıyoruz. Yani esasında insanlarımız biliyor, hekimlerimiz çok çalışkan, çok iyi bilim insanlarımız var. Bu bilim insanlarımızın fikirlerinin esasında ticari ürün ve sağlık sistemine katmak için bir ekosistem oluşturuyoruz. Üçlü sarmal diyoruz biz buna. Nedir bu? İşte bilim bir tarafta, bilim insanı, finans bir tarafta, bir de sanayici bir tarafta, bir de bunu organize eden TÜSEB dediğimiz bir yapıyı oluşturduk. Bu zaten 2014'te kurulmuştu ama biz bunu şöyle bir şey hale getirdik. Daha etkin olsun ve insanlarımıza fikirden ürüne destek versin. Sanayi Bakanlığımızla da protokol yaptık. Sağ olsun Fatih Bakanımla beraber. Biz o insanların fikrini aldığımız anda, onun fikri mülkiyetini kendisine vererek onun araştırmasını, bilimsel çalışmasını yapıp gerçekten bir şeye yarıyorsa bu çalışmayı da sanayiciyle, finansmanıyla birleştirecek TÜSEB bünyesinde bir yapı oluşturduk.O üretim, seri üretime geçeceği zaman da Sanayi Bakanlığı vasıtasıyla işte büyük OSB'lerde vesaire değerlendiriliyor. Türkiye bu konuda gerçekten birkaç sene içinde çok farklı hale gelecek. Şimdi hayvan deneyini bitirdiğimiz ASELSAN'ın da ürettiği TÜSEB'le beraber inşallah 2026'nın başında ilk defa insanda çalışacak bir akciğer kalp pompasının %90 yerlisini yapıyorlar.Bugün haziran ayı sonu itibarıyla insanlarda kullanmaya başlayacağımız, Bilkent Üniversitesi'nin, TÜSEB'in ortak olduğu, aynı zamanda ODTÜ Teknopark'ın olduğu işte glikoz sensörünü yapıyorlar. Yani akciğer pompası çok zor bir iştir. Başka bir şey söyleyeceğim. Sayın Cumhurbaşkanımız da söyledi, talimatlandırdı. Bugün kanser ilaçlarını üreteceğiz TÜSEB üzerinden. 2026'da kartisel dediğimiz, lenfomaya, lösemide dünyanın en ileri teknolojisiyle üretilen tedavi yöntemlerini bu ülkede yapabilir hale geleceğiz. Bunların hepsini TÜSEB bünyesinde teşvik ediyoruz, finanse ediyoruz ve koordine ediyoruz aynı zamanda.Bir şey daha yaptık. Onu da çoğu insan bilmiyor, bilim insanları için söylüyorum. Şimdi yurt dışındaki insanlar veya bilim camiası veya bir üretici bir faz çalışması yaptırabiliyor, faz 3 çalışması. Ama bizim yerli bilim insanlarımız bu finansmanı nasıl bulacak diye düşündük ve çok teşekkür ediyorum. Şunu yaptık. Eğer gerçekten bu ülkede bir bilimsel çalışma yapılıp, yeni bir ürün üretilecekse bu da Sosyal Güvenlik Kurumu anlamında maliyetlerini azaltacaksa ki biliyorsunuz şu anda ilaçların yaklaşık %90'ını biz üretiyoruz ama maliyetleri biyoteknoloji anlamında son zamanlarda müthiş bir maliyet binmeye başladı Sosyal Güvenlik Kurumuna. Bu ilaçları biyoteknoloji ve biyobenzer ilaçları Türkiye'de üretmek için bir planlama yaptık. Hangi ilaçlar lazım, hangi kanser ilaçlarını en çok ithal ediyoruz? Bunların hepsini sıraladık ve bunlarla ilgili 2026'dan itibaren bir kısmını üretmiş olacağız. 2028'e kadar da hemen hemen o stratejik bulduğumuz bu kanser ilaçlarını, kartisel gibi tedavileri, hepsini, malzemeleri, hepsini sıralayarak TÜSEB üzerinden insanların ve ticaret erbabının buraya yatırım yaparak üretmesini sağlatacağız.Sadece Türkiye'nin değil, etrafımızdaki ülkelerin de gerektiği zaman bütün teknolojisini, cihazını, ilacını verebilir hale geleceğiz. Buna inanıyorum ben. Zaten ihraç ediyoruz ama biyoteknoloji, biyobenzer veya ileri teknoloji ile üretilen kanser ilaçları gibi, immünoterapiler gibi ilaçları da üretebilir ve onları ihraç edebilir hale geleceğiz.Aşıyla ilgili de şunu yapıyoruz. Biliyorsunuz Türkiye 13 aşıyı tamamen ücretsiz insanlarına ulaştıran bir sistem kurmuş. Son 15 senedir. Bu gerçekten Türkiye'de inanılmaz bir hastalık korumasını sağladı. Yani bugün kızamık görmüyorsak Türkiye'de, gerçekten suçiçeği görmüyorsak, çiçek görmüyorsak, kabakulak yoksa, çocuk felci yoksa, bunların hepsi bu aşıların yapılması sayesinde oldu. Dünyanın iyi ülkeleri arasına girdiysek, bunların hepsi aşılar sayesinde oldu. Ama biz bu aşıları da üretmemiz gerekir dedik.Hıfzıssıhha'yı uzun süredir yeniden yapılandırmaya başladık. Onu yönetimsel olarak da yaptık. Biz hangi aşıları yapmalıyız? Hangi aşılarla ilgili projeksiyon yapıyoruz? Bunların hepsini planladık. Pnömokok, menengokok, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, verem ve hepatit ve influenza aşılarını yapacağız diye öngördük. Bunların sadece belli teknolojileri değil, mRNA gibi yeni teknolojilerle de üretebilir planlamalarımızı yaptık. Ama somut olarak şunu söyleyeyim. 2026'da kuduz aşısını antijen ile beraber üretebilir hale geleceğiz. Diğer aşıları da inşallah çok kısa zamanda Türkiye'de üretebilir hale gelmiş olacağız. Kendi aşılarımızı biz yapacağız.Başka bir müjde de vermek istiyorum huzurunuzda. Biliyorsunuz özellikle bu HPV ile ilgili spekülasyonlar oluyor. Onunla ilgili biz de bir çalışma yaptık. Biliyorsunuz bunun esasında 200 tipi var. Farklı şeyleri var, varyasyonları var. Esas kanser yapma riski olan, özellikle rahim kanseri riski olan iki tane suşu var. Bunlarla ilgili de aşı programına başlatacağız. 2025'in sonunda 13 yaşındaki bütün çocuklarımıza, isteyen çocuklarımıza HPV aşısını yapabilir hale getireceğiz. 15 yaşın üzerindekileri de isteyenlerin aşılarını yapacağız hale geleceğiz.Bunu da özellikle bunun çünkü speküle ediyorlar. Biz HPV'yi tarıyoruz şu anda. SMA'yı da tarıyoruz ama aşıların da özellikle HPV aşısını da 2025 sonu itibarıyla insanlarımıza ücretsiz, çocuklarımıza, özellikle 13 yaşındaki çocuklarımıza ulaştıracağız.Şimdi Türkiye özellikle COVID’le beraber dünya şunu fark etti. Sağlıkla ilgili Türkiye farklı bir yere gelmiş diye gördüler. Belki COVID’e kadar bu çok farkında değildi ülke bir kısmı. Ama COVID’de çok gelişmiş sandığımız ülkelerde insanlar sokaklarda kaldılar. Biz bırakın insanları sokakta bırakmayı, hastane haricinde insanların evine gidip tedaviye ulaştırır bir sağlık sistemimiz olduğunu gördük. Basit bir örnek vereyim. İstanbul İl Müdürüyüm o zaman. İşte bu aşılar soğuk zincirle nasıl dağıtılacak dendi. 2009'dan beri bu ülkede aşı dağıtım sistemi vardı. 2009'dan beri soğuk zincir sistemi kurulmuş. Her yere aşıya ulaştırabilir, aile hekimliklerinde dahi aşının ısısını takip edebilecek bir sistemimiz vardı.Bizim ülkemizde bile insanlar bizim sistemimizin farkında olmayan insanlarımız vardı. Ama biz bunu dedik o zaman. Dedik ki biz sağlık sistemimiz bu aşıyı rahatlıkla yönetebilir. Soğuk zincirimiz de var, her türlü altyapımız da var. Gerçekten de öyle oldu. Hatta biz elektronik sistemde de aşı kartını dünyada elektronik sistemde ilk veren ülkelerden bir tanesi olduk. Aşıyı olduktan birkaç saniye sonra sizin aşı kartınız, elinize elektronik sistemi, uluslararası aşı kartınız geldi.Yani yurt dışında 2 ayda, 3 ayda aşı yapıldıktan sonra aşı kartı olamayan insanlar oluştu. Bu ne sağladı Türkiye'ye? Sağlıkla ilgili güveni arttırdı. İnsanlar şunu baktılar, 'Aaa Türkiye gerçekten sağlıkla ilgili çok iyi işler yapıyor.' Bunun neticesinde şu anda Türkiye sağlıkla ilgili dünyada en güvenilir, en iyi sağlık hizmetini sunan ülkelerden bir tanesi haline geldi ki bunu hem Dünya Sağlık Örgütü söylüyor hem ülkeler söylüyor hem de insanlar o için de sağlık hizmeti almaya geliyor ülkemize. Baktığınız zaman şu anda ülkemize 3 milyar doların üzerinde bir gelir sağlanmış durumda. Ama biz bunu yeterli görmüyoruz. Bizim hedefimiz 2028 yılında 20 milyar dolar.Bunu yapmamız için de USHAŞ'ı yeniden, USHAŞ dediğimiz uluslararası ve yurt dışı dahil bu sağlık turizmini hem sertifiye eden hem de onu koordine eden, organize eden bir şirket kurulmuştu zamanında. Bunu daha da etkin hale getiriyoruz. Sadece özel sektörün değil, kamu sektörünün de bu sağlık turizmine etkin hale gelmesine çabalıyoruz. Başka bir şey daha yapıyoruz. Demin bahsettim. Sadece insanların gelmesini değil, bizim de yurt dışındaki insanlara gidip, onları koordine edip, USHAŞ vasıtasıyla Türkiye'de çok iyi aracı kurumlar var. Birçok aracı kurumun koordinasyonunda buraya gelmelerini sağlayacağız.Türkiye'ye inanılmaz bir turist geliyor. Bu turistlerin aynı zamanda Turizm Bakanlığı'na protokol yaparak bunların geldikleri zaman sadece hastalık için değil, sağlıklı yaşam ve sağlık rehabilitasyonu, termal turizmi dahil hepsini yapabilir hale getirmesini istiyoruz. Bu konuda da bir mevzuat çalışmamız da var. Yani Türkiye esasında sağlıkta şu anda bölgesinin lider ülkesi oldu. Ama daha da geliştirmek, sadece ülkemizin yakınından değil, her yerden insanların, sağlık ihtiyacı olan insanlara sağlık ihtiyacını sunmak hedefindeyiz. Bugün 30 tane ülkeyi hedef edindik. O 30 ülkeyi USHAŞ vasıtasıyla daha çok Türkiye'den sağlık hizmeti alabilir, aynı zamanda sağlık turizmini de geliştirebilir hale getireceğiz. Bu konuda da mevzuat da çıkarttık. Turizm Bakanlığı'yla protokol yaptık ve tanıtımlarımızla, her şeyimizle çok farklı bir yapıya ulaştıracağız. 20 milyar dolar 2028'de büyük hedefimiz var.YENİ SAĞLIK YASASI Şimdi tabii torba kanun taslağımız var. Bununla ilgili sağ olsunlar grup başkanlığımız, milletvekillerimiz de çalışıyorlar. Biz burada özellikle bazı yeni teknolojik olarak işte onam formlarının elektronik sistemde olması, işte bağışların da elektronik sistemde bildirilmesini, özellikle optisyenlerle ilgili bazı mevzuatsal değişiklikleri, tanımlamaları yapıyoruz. Tam netleşmiş değil ama özellikle özel hastanelerdeki doktorlarımızın özlük hakları gibi bazı mevzuatlar var.Birkaç tane özellikle ilaçların depolarda takibini, ITS dediğimiz ilaç takip sistemimiz var ama bunların bildirimiyle ilgili mevzuatsal değişiklikler var ama inşallah çok yakın zamanda da o kanun taslağını meclisimiz kabul edecek. Onu da bir an önce bekliyoruz. Büyük yapısal değişiklikler de mevzuatsal anlamda yönetmeliklerle de yapıyoruz, kanunlarla da yapacağız.Şunu bilsinler ki sağlıkla ilgili özellikle kamu, özel, üniversite ayrımı yapmıyoruz. Ben bunu üze, ben Sağlık Bakanı olarak sadece kamunun Sağlık Bakanı değilim, kamu hastanelerinin. Özel üniversitelerin, özel hastanelerin, devlet üniversitelerinin ve üreticinin, ilaç sektörünün, eczacının, diyetisyenin, bütün sağlık personelinin, bütün hastaların Sağlık Bakanıyım.Onun için biz bunların ayrımı yapmıyoruz. Türkiye'de sağlığı nasıl geliştireceğiz, insanlarımıza sağlığı nasıl daha iyi ulaştıracağız, onlar nasıl daha sağlıklı kalsın ve sağlık çalışanları, sağlık ortamları daha iyi nasıl olsun, daha mutlu nasıl olsunlar diye çabalıyoruz
Haberle ilgili daha fazlası:#Kene#Kongo#Kemal Memişoğlu

684b3452384d5523b44e7d43.jpg


Bu Haber Hurriyet.com.tr'den Alıntılanmıştır. Kaynak: Hürriyet - Haber, Son Dakika Haberler, Güncel Gazete Haberleri