Phillis, doğumundan 8 yıl sonra içinde yetmiş beş kız çocuğunun daha bulunduğu bir gemiyle Amerika’ya getirildi. Amerika’nın Boston şehrine ulaştığında bundan sonraki kaderini büyük ölçüde etkileyecek olan Wheatley ailesi tarafından satın alındı. Aile, Boston’ın zengin tüccarlarındandı. Phillis’in Amerika’ya ulaştığında ise henüz ismi bile yoktu, aile ona geldiği geminin ismi olan “the Phillis”i ve o zamanın geleneği olarak kendi soyadları olan, Wheatley, verdiler.
Evin hanımı olan Susanna Wheatley, ilk başta Phillis’e ev işleri öğretmeyi düşünse de çocuğun kitaplara olan ilgisini ve zekasını fark edince bu kararından vazgeçmiştir. Susanna, oğulları Nathaniel ile birlikte Phillis’e özel dersler vermeye başlamıştır ve öğrenme hızına hayran kalmışlardır. Sadece on altı ayda Kutsal Kitap’ın en zor metinlerini rahatça anlayabilen Phillis; dört yıl içinde Latince, İbranice ve Grekçe öğrenerek Neo-klasik şiire dair engin bir bilgiye sahip bir dâhiye dönüşür. Bunların yanında astronomi ve coğrafyada da kendini geliştirir. Böylece aslında Wheatley ailesi; büyük bir cesaret sergilemiş olur, zira kadın bir kölenin eğitilmesi, hatta edebiyat, dil ve din üzerine derin bilgiler edinmesi, o dönemin sosyal ve ırksal normlarına meydan okumak anlamına geliyordu.
Gençlik yıllarında, Wheatley edindiği engin bilgilerle şiirler yazmaya başlar ve şiirleri Boston’ın periyodik yayınlarında da yer alır. Yazdıklarıyla geçimini sağlayan ilk Afro-Amerikan olarak da bu şekilde kayıtlara geçer. Ancak bu durum, büyük tartışmalara yol açmıştır; siyahi bir kadının zeki olması, şiir yazabiliyor olması kabul edilemez bir durumdur beyaz insanlar için. Ne acıdır ki bu düşünceler sebebiyle on sekiz kişiden oluşan, aralarında John Hancock, Massachusetts Valisi Thomas Hutchinson ve Yardımcısı Andrew Oliver gibi Boston’un önde gelen isimlerinin bulunduğu bir hakem kurulu önünde şiirlerini kendisinin yazdığını ispatlamak zorunda kalır. Ve bunu da 1773’te Londra’da yayımlanan ”Dini ve Ahlaki, Çeşitli Konularda Şiirler” kitabının önsözünden öğreniriz. Kitabını kendi şehrinde dahi yayınlayamamış, çünkü Boston’daki yayıncılar Phillis’in kitabını basmayı reddetmiştir.
Phillis, Amerikan Devrimi‘ni desteklemesine rağmen köleliğin kolonistlerin gerçek kahramanlığa ulaşmalarının önündeki en büyük engel olduğuna inanıyordu. Özgürlük ve hürriyet üzerine birçok mektup yazdı. Bu mektupların bir kısmı din adamlarına, bakanlara ve önemli isimlere gönderildi. Yazın kariyerinin zirvesindeyken, “Ekselansları, George Washington’a” isimli Washington’ı öven bir şiir kaleme aldıktan sonra Washington ile yüz yüze tanışma daveti aldı. Amerikan Devrim Savaşı boyunca, kolonilerin bağımsızlığını güçlü bir şekilde destekledi.
Wheatley, ailesinin vefatından sonra özgür bir siyahi bakkal olan John Peters ile evlendi. 3 çocuk sahibi oldu ancak hiçbiri uzun yaşayamadı. Bir süre sonra John; ekonomik sorunlar ve başka sebeplerle, Phillis’i yalnızlığa terk etti ve Phillis’in zaten zorluklarla dolu olan yaşamına bir darbe de o vurmuş oldu. Phillis’in ikinci bir şiir kitabı çıkarma çabası başarılı olamayınca, kitapta yer alacak şiirlerine ve hayatı boyunca yazdığı diğer şiirler gözden kaçtı. Zavallı Phillis, kendini ve hayatta kalan tek çocuğunu geçindirebilmek için hizmetçi olarak çalışmaya başladı. 1784 yılında ise bir pansiyonda konaklayarak hayata karşı olan savaşına devam ediyordu. Aynı yılın Aralık ayında henüz 31 yaşındayken yoksulluktan hayatını kaybetmiştir. Bu zamana kadar hayatta kalan tek çocuğu ile birlikte işaretsiz bir mezara gömülmüştür.
Evin hanımı olan Susanna Wheatley, ilk başta Phillis’e ev işleri öğretmeyi düşünse de çocuğun kitaplara olan ilgisini ve zekasını fark edince bu kararından vazgeçmiştir. Susanna, oğulları Nathaniel ile birlikte Phillis’e özel dersler vermeye başlamıştır ve öğrenme hızına hayran kalmışlardır. Sadece on altı ayda Kutsal Kitap’ın en zor metinlerini rahatça anlayabilen Phillis; dört yıl içinde Latince, İbranice ve Grekçe öğrenerek Neo-klasik şiire dair engin bir bilgiye sahip bir dâhiye dönüşür. Bunların yanında astronomi ve coğrafyada da kendini geliştirir. Böylece aslında Wheatley ailesi; büyük bir cesaret sergilemiş olur, zira kadın bir kölenin eğitilmesi, hatta edebiyat, dil ve din üzerine derin bilgiler edinmesi, o dönemin sosyal ve ırksal normlarına meydan okumak anlamına geliyordu.
Gençlik yıllarında, Wheatley edindiği engin bilgilerle şiirler yazmaya başlar ve şiirleri Boston’ın periyodik yayınlarında da yer alır. Yazdıklarıyla geçimini sağlayan ilk Afro-Amerikan olarak da bu şekilde kayıtlara geçer. Ancak bu durum, büyük tartışmalara yol açmıştır; siyahi bir kadının zeki olması, şiir yazabiliyor olması kabul edilemez bir durumdur beyaz insanlar için. Ne acıdır ki bu düşünceler sebebiyle on sekiz kişiden oluşan, aralarında John Hancock, Massachusetts Valisi Thomas Hutchinson ve Yardımcısı Andrew Oliver gibi Boston’un önde gelen isimlerinin bulunduğu bir hakem kurulu önünde şiirlerini kendisinin yazdığını ispatlamak zorunda kalır. Ve bunu da 1773’te Londra’da yayımlanan ”Dini ve Ahlaki, Çeşitli Konularda Şiirler” kitabının önsözünden öğreniriz. Kitabını kendi şehrinde dahi yayınlayamamış, çünkü Boston’daki yayıncılar Phillis’in kitabını basmayı reddetmiştir.
“Bu merhamet idi beni Pagan diyarından buraya getiren, Öğretti karanlıkta kalan ruhuma anlamayı.
Şunu bir Tanrı vardır, bir de Kurtarıcı; Bir zamanlar Ben kefareti ne biliyordum ne de gördüm.
Bazıları bizim kara tenimizi hor görürler, “Onların rengi şeytanın boyasıdır.”
Hatırlayın, Hristiyanlar, zenciler, Kabil kadar kara, Feraha erişeler ve meleklerin diyarına gireler.”
“Afrika’dan Amerika’ya Getirilmek Üzerine”, Phillis Wheatley
Phillis, ilk şiir kitabı ABD ve İngiltere’de belli bir şöhret elde ettikten sonra 18 Ekim 1773’te özgürlüğüne kavuşabildi. Fakat, Phillis’e hayatı boyunca hiçbir zaman şair olarak hitap edilmemiştir. Basılan kitabında ismi ise, “Boston’daki Bay John Wheatley’in zenci hizmetçisi” olarak yazılmış olup her defasında da zenci kız olarak anılmıştır.Şunu bir Tanrı vardır, bir de Kurtarıcı; Bir zamanlar Ben kefareti ne biliyordum ne de gördüm.
Bazıları bizim kara tenimizi hor görürler, “Onların rengi şeytanın boyasıdır.”
Hatırlayın, Hristiyanlar, zenciler, Kabil kadar kara, Feraha erişeler ve meleklerin diyarına gireler.”
“Afrika’dan Amerika’ya Getirilmek Üzerine”, Phillis Wheatley
Phillis, Amerikan Devrimi‘ni desteklemesine rağmen köleliğin kolonistlerin gerçek kahramanlığa ulaşmalarının önündeki en büyük engel olduğuna inanıyordu. Özgürlük ve hürriyet üzerine birçok mektup yazdı. Bu mektupların bir kısmı din adamlarına, bakanlara ve önemli isimlere gönderildi. Yazın kariyerinin zirvesindeyken, “Ekselansları, George Washington’a” isimli Washington’ı öven bir şiir kaleme aldıktan sonra Washington ile yüz yüze tanışma daveti aldı. Amerikan Devrim Savaşı boyunca, kolonilerin bağımsızlığını güçlü bir şekilde destekledi.
Wheatley, ailesinin vefatından sonra özgür bir siyahi bakkal olan John Peters ile evlendi. 3 çocuk sahibi oldu ancak hiçbiri uzun yaşayamadı. Bir süre sonra John; ekonomik sorunlar ve başka sebeplerle, Phillis’i yalnızlığa terk etti ve Phillis’in zaten zorluklarla dolu olan yaşamına bir darbe de o vurmuş oldu. Phillis’in ikinci bir şiir kitabı çıkarma çabası başarılı olamayınca, kitapta yer alacak şiirlerine ve hayatı boyunca yazdığı diğer şiirler gözden kaçtı. Zavallı Phillis, kendini ve hayatta kalan tek çocuğunu geçindirebilmek için hizmetçi olarak çalışmaya başladı. 1784 yılında ise bir pansiyonda konaklayarak hayata karşı olan savaşına devam ediyordu. Aynı yılın Aralık ayında henüz 31 yaşındayken yoksulluktan hayatını kaybetmiştir. Bu zamana kadar hayatta kalan tek çocuğu ile birlikte işaretsiz bir mezara gömülmüştür.
(Kaynak-Söylentidergi)
